Bir cerrah ameliyatını tamamladıktan sonra yerde duran bir moloz yığınını görmüş ve ne olduğunu sorduğunda ameliyat anında tavanın çöktüğünü söylemişler. Kendisi çok şaşırmış çünkü o sırada hiçbir şey fark etmediğini belirtmiş (Goleman, 2011). Bu kadar yoğun konsantrasyon yaşayan birini düşündüğümüzde, kişinin tüm dikkati ve yoğunluğu o andayken dışarıda olup biten hiçbir şey aklına gelmez. Zaman hissi kaybolur. Einstein’ın görelilik yasasını burada daha iyi anlıyoruz, zaman ya çok hızlı akar ya da dakikalar saatler gibi gelir ve kişi kendini unuttuğu bir aşamaya girer. Yaptığı iş ne ise onunla bütün olur ve o anda kaybolur. Bu süreci hemen hemen herkes aynı duygu ifadeleri ile tanımlıyor. Araştırma alanı olarak ele alan ve flow yani akış olarak isimlendiren kişi ise psikolog Mihaly Csikszentmihalyi’dir.  

Japonya’daki insanların büyük titizlik ile çalıştıklarını biliyoruz. Muhtemelen herhangi bir çalışana baktığınızda tüm konsantrasyonu ile yaptığı iş ne ise ona odaklanmış ve akış halinde olduğunu görürüz. İkigai (Garcia & Miralles, 2017) kitabında da buna ünlü animasyon yönetmeni Hayao Miyazaki’den örnek veriliyor. Miyazaki, animasyon filmlerini geleneksel yöntemlerle oluşturuyor kendi dahil çalışanlarının da aynı titizlikte çalışmasını sağlıyor. Aynı zamanda habersiz gelen ziyaretçilere karşı pek sıcak olmadığı ve sık sık bölünmekten de hoşlanmadığı belirtilmiş. Şimdi kendisi emekli olsa dahi ofisine gidip hala çizim yaptığı biliniyor. Muhtemelen günün büyük bir çoğunluğunu akış yaşayarak geçiriyor ve yaptığı işlere baktığımızda her detay o kadar büyüleyici ki. İşi ile bu kadar bütün yaşayan bir insanın eserlerinin de bu kadar başarılı olması şaşırtıcı değil. Bilim insanları, sanatçılar, düşünürler ve dünyayı değiştiren liderlerin ortak noktası da akış deneyimini sık yaşamaları diyebiliriz öyleyse.

Farkında olmadan günlük hayatımızda akışı yakalayabildiğimiz anlar muhakkak olmuştur. Ama bunun formülize edilmiş halde incelemek gerekiyorsa (Csikszentmihaly, 2017); akış için gerekli olan bir hedefin olması, o görevin zorlayıcı unsuru ile becerimizin orantılı olması aynı zamanda kontrolün bizde oluşu ve geri dönüt alabilmemiz. Çok kısa örnek vermek gerekirse golf oynayan bir insanı düşündüğümüzde golf sopasını tutuş dengesi topa vuruş anı ve topun gidiş güzergahı ile içinde bir denge ve düzen yaratır. Bu da sonuçta kişi için hoş ve keyif veren bir anı oluşturur. Yine bir balerini düşündüğümüzde işin arkasında ciddi fiziksel acılar çekmiş bir beden olmasına rağmen sahnede çok yumuşak hareketler ile müziğin büyüsüne kapılmış halini görüyoruz ve balerinin kendisi de bunu öyle hisseder.  Aynı zamanda akışta olan insanların yaptığı her davranış erdemli olmayabilir. Örneğin Nazi Almanya’sında insanlara zulüm uygulayan birlikleri düşündüğümüzde bu durumdan keyif alabilir veya savaş anında kişi kendini tam konsantre bir şekilde karşı orduyu alt edebilecek seviyede akış yaşayabilir.

Akış grafiğine baktığımızda ise iki taraflı bir denge görüyoruz. Bir eksende zorluk artışı vardır diğer eksende ise beceri artışı. Zorluk sürekli artar ve becerimiz az kalırsa endişe yaşarız, bunun tam tersi olarak becerimiz sürekli gelişir ama zorluk sabit kalırsa sıkılırız ve o işi daha fazla sürdürmek istemeyiz. İlk gitar öğrenmeye başladığımızda çok basit bir parçayı çaldığımızda bile az da olsa zorluk yaşasak da ilk başarıda tatlı bir keyif alırız fakat daha sonra gitar çalma konusunda becerimiz arttıkça çaldığımız ilk parçadan sıkılırız, yeni ve daha zor parçaları deneriz. O ilk başarıda ve sonrasında bir süre akış yaşarız fakat gitar çalma konusunda ustalık seviyesindeki bir kişinin akış yaşaması daha uzun ve doyum vericidir. Jimi Hendrix’in konserlerini izlediğimizde bunu dışarıdan çok net fark edebiliriz, yüz ifadesinden gitarı tutuş şeklinden akışta olduğunu anlarız bu öyle keyifli bir andır ki  zamanın içinde kayboluruz. Sanatçılar, sporcular için bu çok sık yaşanır çünkü etkinliğin özünde hedef, zorluk, kontrol ve geribildirim vardır. Oyunlar için de bu böyledir.

İnsanlar bu akış deneyimini çok eski zamanlardan beri deneyimler. Zihnimizdeki kaosu yatıştırmak için düzene ihtiyaç duyarız. Kültür de bu düzeni yaratmada büyük bir boşluğu doldurur. En primitif toplumlarda dahi dans figürleri, gelenekler ve törenler vardır. Bu değer ve davranış örüntüleri toplulukları artık bir birey olarak akışa girmenin de ötesinde topluluk olarak bütün olmayı ve o düzenin içinde deneyimin daha iyi seviyeye gelmesini sağlar. Evde tek başına izlenen maçın keyfi ile sahada canlı olarak izlenen ve tüm taraftarlar ile omuz omuza zıplayarak destek verdiğin maç keyfi arasında dağlar kadar fark olması bu yüzdendir. Kolektif coşkunun bireysel coşkudan daha keyif verici olduğu düşünülmektedir.

TRANSCENDENCE

Akış yaşadığımızda genellikle keyifli duygular hissederiz. Ama ara sıra bunun tam tersi olarak pek hoş olmayan duygular da hissedebiliriz. Özellikle büyük ünlü sanat eserlerine baktığımızda veya bizi aşan bir güzellik ile karşılaştığımızda midemizde tuhaf bir his oluşur, belki mide bulantısı ve bayılacakmış gibi hissedebiliriz. Buna stendhal sendromu veya floransa sendromu deniliyor.

Bu kavramın adı yazar Stendhal’den geliyor. Kendisi bir gün müzede sanat eserlerine bakarken ihtişamlı duyguya karşılık bahsettiğim tuhaf yakınmaları yaşayınca bu psikosomatik duruma stendhal sendromu ismi verilmiştir. Aynı zamanda genellikle Floransa’daki müzeleri ziyaret eden turistlerin de başına gelen bir durumdur; terleme, kalp çarpıntısı, bazen halüsinasyon görme gibi durumlar da yaşanabilir. Alicia Framis adlı sanatçı da stendhal sendromu yaşayan kişiler için Amsterdam’da bulunan Van Gogh müzesine bazı kabinler inşa etmiştir. Bu kabinler kendini pek iyi hissetmeyen ziyaretçilerin bir süre oturup dinlendiği ve çevresinden izole olup sakinleşebilecekleri bir alan sağlamaktadır (Framis, 2015).

Sadece sanat eserlerine bakarken mi böyle tuhaf hisler yaşarız? Veya tuhaf demeyelim de kendini aşan içimizde ılık suların akması gibi bir histen bahsediyorum. Mesela ben gün batımını izlerken eğer bulutlar da varsa ve hafif pembe ve turuncu renkler birbirine karışmışsa kalbimin dolup tatığını hissederim. Belki Türkçe çevirisi olarak buna huşu diyebilirim veya aşkınlık. Transcendence kavramı adı altında incelenen bu duygu için yapılan bir çalışmada astronotlar incelenmiştir ve astronotların dünyayı mavi bir küre olarak gördüğü ilk anda büyük bir hisle doldukları görülmüştür ve bunu araştırmacılar overview effect olarak adlandırmışlardır (Yaden, vd. 2016). Bu his; gün batımından, dağ zirvesindeki manzaradan, Mona Lisa tablosunu gördüğünüz ilk andan daha yoğun bir his olduğu düşünülmekte. Astronotların uzay boşluğundan karanlık bir denizde yüzen mavi miskete benzeyen bu gezegene bakmaları, sürekli hareketin yaşamın olduğu organizmadan çıkıp bütün bir halde aslında ne kadar küçük olduğunun farkına varmaları büyüleyici olsa gerek. Astronot Edgar Mitchell bunu ‘’farkındalık patlaması’’ olarak nitelendirmiş ve inanılmaz bir duygu yükselmesi, coşku ve bağlılık hissettiğini vurgulamış. Bir diğer astronot ise dünyayı ilk defa gördüğünde ağladığını belirtmiştir.

Akış yaşarken aynı zamanda bu duyguları da yaşayabiliriz. Ama akış içinde görev ve zorluk barındırması bakımından farklıdır.

Duyu bakımından akışı incelediğimizde görme en önemli bileşenlerden biridir. Güzel bir manzaraya sadece durup bakmak, bunun için vakit ayırmak. Veya bizim için estetik değeri yüksek olan bir sanat eserine bakmak ve bu eseri incelerken tüm ayrıntılarına dikkat kesilip sadece o anda olmak görme deneyimi ile akışı sağlar. Yani sadece estetik değeri ile keyif almanın da ötesinde o eseri meydana getiren kişiyi düşünmek, o dönem ile günümüzü karşılaştırmak, detaylarının önemli anlamlarına dikkat kesilmek gibi.

Müzik de akış için sıkça kullanılabiliyor. Ama burada arka fonda olan bir müzikten bahsetmiyorum. Duymaktan öte dinleme deneyimi akış sağlıyor. Dinlenen müziği tüm ayrıntıları ile özümseyebilmek. Tane tane tüm enstrümanları ayırmak, daha sonra bütün halde harmoni oluşturmasına izin vermek ve bundan keyif almak. Zorlanmış dikkatten bahsetmiyorum. Bu o anın keyfini kaçırmaya neden olur.

Tat duyumuz da akış için muazzam bir örnektir. Yemek yemek sadece hayatta kalmak için başvurduğumuz bir eylem örüntüsü değildir. Bunun yanında çok sevdiğimiz yemeğin kokusunu, tadını, yeme zevki içinde kaybolabiliriz. Henüz bu tarz odaklanmalara yeterince vakit ayırmıyorsanız mutlaka bunu denemelisiniz.

Peki sadece duyusal anlamda mı akışı yakalarız. Hayır, düşünsel anlamda da akışı yakalamak mümkündür. Akış kitabındaki bu bölümde ‘’merak bilginin tohumudur’’ deniliyor. Bilmeye ve bilgiye erişmenin en keyifli kısmı belki de bu ilk sorudan ve sorgulamadan başlıyor. Merak etmek. Sonra ardı ardına düşünceler içinde akışa kavuşuyoruz. Bütün bu keyifli deneyimler zihnimizin kaos yapısını düzenli bir biçimde yeniden inşa eder. Zihnimiz bu düzene kavuşma ihtiyacını akış ile sağlıyor.

Zihinsel olarak akışı sık deneyimleyen insanların diğer insanlara göre konsantrasyon anında daha az enerji harcadıkları görülmüştür.

Aynı zamanda meditasyon, yoga ve dini ibadetlerin de akışı yakalamanızda bir kolaylaştırıcı etkisi olduğunu söyleyebiliriz.

Peki akış nasıl yakalanır? Ikigai kitabında 3 adımda akış çok güzel özetlenmiş.

akış yaşamak 01

Seçtiğimiz görevin zorluk derecesi bir tık zor olabilir ama becerimizin çok üstünde olan bir görevi seçmek pes etmemize ve başarısız hissetmemize neden olabilir.

akış yaşamak 02

Hedefimiz net olmalıdır. Savrulmak yerine başlangıcı ve bitişi belirgin olan hedefler belirlemek iyidir. Aynı zamanda bu hedef çok büyük bir parçadan oluşuyorsa. Küçük parçalara ayırıp öyle başlamalısınız.

akış yaşamak 03

Multitasking ile yani birçok işi aynı anda yapmaya çalışmak verimli bir yol gibi gelse de daha çok yorulmuş olacak ve akışı yakalamanız zorlaşacaktır. Bu sebeple her seferinde tek bir göreve odaklanarak ve en önemlisi çevrenizdeki tüm uyaranları kapatarak devam etmelisiniz.

Akış yaşamaya engel olan durumlar da vardır. Dikkat dağınıklığı, şizofreni, aşırı öz farkındalık gibi durumlar akış yaşamanıza engel olabilir. Bunun yanında Emile Durkheim’ın anomi kavramı da akış yaşamanızı engelleyebilen unsurlar arasındadır. Anomi, kuralların ve yasaların artık etkisini yitirdiği, belirsizliğin hissedildiği toplum olarak endişenin arttığı bir durumdur. Ekonomik kriz ve hukuk-adalet gibi normların eksikliği toplumda belirsizlik kaygısı yaratır. Böyle kaygıların yaşandığı topluluklarda akış yaşamak da güçleşir. Aynı zamanda aşırı monoton bir düzen ile yönetilen katı disiplinli topluluklarda da (örneğin bazı komünist rejimlerde) akış yaşamak zorlaşır.

Akış bir anlamda kendilik inşamızda rol oynuyor. Benliğimizi kendi irademiz ile şekillendiriyoruz. Hatta öyle ki bu sadece kendilik inşamızda değil tüketim davranışında ve manipülasyonlara karşı kolay lokma olmamamızı sağlıyor. Belki de toplumların hayat kalitesini artıracak akış deneyimini öğrenmek ve öğretmek çok yararlı olacaktır. Aynı zamanda akış yaşamaktan olumsuz etkilenmemek için bağımlılık yaratmasına karşılık dikkat etmemiz gerekiyor. Sırtımızı dünyaya dönüp sadece kendi içimizde bir dünya yaratıp o dünyada sürekli akış yaşamaya çalışmak sakıncalıdır. Aynı zamanda akış yaşamak veya aşkınlık deneyimi özellikle bipolar bireyler için de sakıncalı olabileceği söylenmektedir. Mani dönemini tetikleyerek yüksek olan enerjiye karşılık onu besleyici ve kişiyi daha sonra rahatsız edici seviyelere çıkabilir. Dikkat edilmesi gerekiyor.

Bazılarımız için bu kadar heyecan verici duyguları yaşamak ve akışa kapılmak kolay gelse de diğer kişiler için bu keyifli hisler anlamsız gelebilir.

Eğer hayatınızda  akışa ve güzelliklere vakit ayırmayı tercih edecekseniz artık bu gözler, kulaklar ve zihniniz eskisi gibi olmayacak ve gördüğü dinlediği düşündüğü her detaydan daha fazla keyif alacak.

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere hoşçakalın.

Yararlandığım Kaynaklar

Carr, A. (2016). Pozitif Psikoloji. (Ü. Şendilek, Çev.) İstanbul: Kaknüs.

Csikszentmihalhy, M. (2017). Akış: Mutluluğun Bilimi (B. Satılmış, Çev.) Ankara: Buzdağı

Garcia, H. & Miralles, F. (2017). IKIGAI: Japonların Uzun ve Mutlu Yaşam Sırrı. (M. Uzun, Çev.) İstanbul: İndigo Kitap

Goleman, D. (2011). Duygusal Zeka Neden IQ’dan Daha Önemlidir? (B. S. Yüksel, Çev.) İstanbul: Varlık.

Yaden, D. B., Iwry, J., Slack, K. J., Eichstaedt, J. C., Zhao, Y., Vaillant, G. E., & Newberg, A. B. (2016). The overview effect: Awe and self-transcendent experience in space flight. Psychology of Consciousness: Theory, Research, and Practice, 3(1), 1–11. https://doi.org/10.1037/cns0000086

Alicia Framis (b. 1967, Barcelona, Spain), Stendhal Syndrome Pavilion, 2015. https://www.youtube.com/watch?v=Mlx6YiXOdh4

https://tr.wikipedia.org/wiki/Stendhal_sendromu#:~:text=Stenhal%20sendromu%20veya%20hiperk%C3%BClt%C3%BCremi%20h%C4%B1zl%C4%B1,kar%C5%9F%C4%B1s%C4%B1nda%20kendinden%20ge%C3%A7me%20halinde%20g%C3%B6r%C3%BCl%C3%BCr.

Fotoğraf ve videolar

Charlotte May adlı kişinin Pexels’daki videosu

cottonbro adlı kişinin Pexels’daki videosu

Joseph Redfield adlı kişinin Pexels’daki videosu

Stef adlı kişinin Pexels’daki videosu

Video by Cliply from Pixabay

ttps://imagesvc.meredithcorp.io/v3/mm/image?url=https%3A%2F%2Fstatic.onecms.io%2Fwp-content%2Fuploads%2Fsites%2F28%2F2021%2F01%2F14%2Fthe-metropolitan-museum-of-art-gallery-wall-PHONETOUR0121.jpg

https://pbs.twimg.com/media/CTJUx3FWsAEULbP.jpg

https://sep.com/blog/for-mihaly-csikszentmihalyi-fans/

https://www.birbabaindie.com/wp-content/uploads/2020/11/jimi-hendrix-750×450.jpg

https://www.kulturservisi.com/wp-content/uploads/2020/05/hayaomiyazaki-690×450.jpg

Önerilen Yazılar

Leave a Reply