En son ne zaman bugün çok mutluydum dediniz? Mutluluk sizin için hatırlanan birşey mi oldu yoksa hayallerinizi şekillendiren ulaşmak istediğiniz hedefleriniz mi? Veya daha farklı olarak anlık hayattan aldığınız lezzetler mi? Hayatımızı hemen hemen çoğu insan gibi mutluluk üzerine temellendiriyoruz, şu üniversiteyi kazanırsam, bu işi alırsam veya bir arabam olursa işte şimdi mutlu olacağım. Ama burada gözden kaçırdığımız bir durum var mutluluk olarak tasvir ettiğimiz ne olursa olsun erişir erişmez bir süre etkisini hissedip ortadan bu tatlı his kayboluyor ve yeni bir hedefe doğru yolculuğa çıkıyoruz. Bu durum bilimsel literatürde hedonik değirmen olarak nitelendiriliyor (Carr, A. 2016) En sık duyduğumuz bir örnek olarak piyangoyu kazanan insanlar incelendiğinde bir süre gerçekten çok mutlu olup daha sonra eski mutluluk seviyelerine dönüyorlar. Bu durum basitçe evrimsel açıdan şu şekilde açıklanıyor. Atalarımız buldukları ödüllendirici durumlar için bir süre bu durumdan keyif alıp sonra daha farklı ve yeni ödüllendirici durumlar yaratmaya koyuluyorlar. Sonuçta bulduğu yemeğin mutluluğunu yarına kadar sürdürürse diğer gün aç kalma ihtimali var. Hayatta kalmak için ise yeni yiyecekler bulma arayışına girdiler.

Bu hedonik değirmen olarak tarif ettiğimiz mutluluğa alışma etkisini bir kenara bırakırsak, piyango çıksa bile eski mutsuzluğuma dönecek miyim düşünceleriniz oluştuysa hemen belirtmemde fayda var maddi açıdan iyi olan insanlar maddi koşulları kötü olanlara göre daha mutlular. 2020 Dünya Mutluluk Raporu (Helliwell, J. vd. 2020) bizlere gerçekten anlamlı olarak ilk sırada Finlandiya olmak üzere kuzey ülkelerinin listenin en başında yer aldığını gösteriyor. Türkiye’yi merak ediyorsanız 153 ülke arasında 93. Sırada. 153. Olarak listenin en sonunda yer alan ülke ise pek şaşırmayacağınız üzere Afganistan. Yoğun iç savaşlar ve karışıklıklar olan ülkelerin tabi ki mutluluk seviyeleri de bu açıdan yüksek olmuyor. Bir diğer araştırma ise dünya genelinin mutluluk oranı 10 üzerinden 6,75 olarak bulunuyor, 5 puan nötr olarak tasvir edildiği için aslında çok da karamsar bir tablo değil sanırım. Bu durumda dünya genelinde insanlar orta derecede mutlu olarak görünüyor (Diener, E. & Myers D. 1996). Sizce insanların geneli mutlu mudur yoksa mutsuz mu?

İçeriğin ana başlığı olarak mutluluk bir tercih midir sorusuna bu durumda nasıl cevap vereceğiz? Hem evet hem hayır. Mutluluğun Nasılı adlı araştırma bizlere ikizler üzerinde yapılan kalıtıma dayalı mutluluk çalışmaları sonucunda mutluluğun %50 olarak genetik olduğunu öne sürüyor ( Lyubormirsky, S. 2007) Geriye kalan yüzdelikler ise, %10 çevresel koşullar ve %40 bilinçli olarak artırılabilen mutluluk yüzdesi olarak karşımıza çıkıyor. Özetle, genetik yatkınlığınız size iyi oluşunuzu artırmaya uygun bir seçenek sunuyor ise bilinçli olarak mutluluğunuzu artırıcı olumlu müdahaleleri öğrenip hayatınızda uygulayabilirsiniz. Bu araştırmaların yakın zamanda tekrarlanarak tekrar revize edilmesi ile çocuklara erken müdahale ile pozitif olma becerileri öğretilir ise genetiğinde dezavantaj olsa bile üstesinden gelebileceği yönünde kanıtlar sunulmuştur ( Haworth, C. vd. 2016)  

Gerçekten de eğitim sistemi olarak bu tarz olumlu müdahalelerin olduğu okullardaki çocuklar ergenlik döneminde izlendiğinde, geleneksel okullara göre bu çocuklarda depresyon ve kaygının azaldığı görülmüştür ( Penn Resilience Program). Peki yetişkinler için herşey çok geç midir?  Tabi ki hayır. Sadece kendiniz üzerine düşünmeniz gereken bazı konular olacak. Mutluluğun formülü kitaplar ardında saklı gizli bir sır değil. Küçük şeylerden mutlu olmak romantizmine karşı da aslında düzenli bir idman gerektirir. Öncelikle üzerinizdeki yaşanmışlıkların getirmiş olduğu önyargıları bir kenara bırakmanız gerekiyor. Çok stresli bir günün ardından elinizden kayıp giden o çok sevdiğiniz kupa bardağının kırılması sizi çok etkilemez zaten mutsuzsunuz. Ama yeni kıyafetler aldığınız ve arkadaşlarınızla buluşmaya gittiğiniz gün ekildiğinizi öğrendiğinizde orada bir yerlerde ‘bak işte sana söylemiştim her zaman tetikte kalmalıydın’ diye sizi azarlarcasına bir ses duymanız çok daha acıdır.

Yıllardır hayatınızı sürdürmeniz için para kazanıyorsunuz ama aklınızda belirgin olarak kazınmış bir para kaybetme anınız vardır. Tıpkı mutsuzluk örneklerindeki gibi kaybetmek, hiç kazanmamaktan daha acıdır. Bunun nedeni yine evrimsel açıdan hayatta kalabilmek için kötü olan olayları zihnimize kazımamız. Atalarımız, yağmur ile taşan bir derenin kenarına taşınma deneyimi sonucunda ciddi bir felaket yaşadıklarında bunu ‘kötü olaylara karşı her zaman tetikte kalma’ olarak öyle benimsediler ki bu durum nesiller boyu bizlere aktarıldı ve aktarılmaya da devam ediyor. (Hanson, R. 2017) Tetikte olmakta fayda var fakat bu durum hayatınızda her şey yolunda giderken acaba birşey mi olacak? Uzun zamandır herşey yolunda gitti kesin bir şeyler olacak beklentisi o anın huzurlu büyüsünü bozuyor.

 Mutlu olmayı denersek kesin hayatın gidişatından gelen ve aslında çok normal olan kötü bir olay yaşadığımızda kendimizi başarısız olarak hissediyoruz. Özellikle modum düşük olduğu zamanlar arkadaşlarım çok şaşırıp senin mutsuz olabileceğini tahmin etmezdik deyip biraz takılıyorlar. Oysa bütün hayatı olduğu gibi dengede tanımak gerçekten huzur verici. Hem kötü olaylara hazırsın hem de kaygılı ve stresli dönemlerini yönetebilmeye dair gerçekçi olan değerler öğrenmiş oluyorsun.

 Bir de mutlu olmaya karşı gerçekçi olmayan beklentilerimiz var, her zaman mutlu kalmak imkansız ve mutluluğu sürdürme çabası mutsuzluk getiriyor. Mutlu olmaya zorlamak ile gayret etmek bambaşka konular. Hayatımızda güzel olan detayları fark edip geliştirme aşaması bazen çevremiz tarafından ayıplanan veya dalga geçilen bir konu oluyor işte bunu hiç anlamıyorum.  Hayat yolculuğunda sadece tek bir manzaraya bakmaktan farksız, iki manzara da var ve birisine takılıp kalmak yarım yaşamak gibi bir durum. Bir tarafta ısrar etmek sonucunda hep mutsuzluk yaşanacaktır. Bir de hayat yolculuğunuzda diğer pencerede nasıl bir manzara var hiç merak ettiniz mi? Son olarak hayatınızda kullanmanız için basit ve uygulanabilir düşünme çerçevelerine genel bir bakış olarak sizlere Martin Seligman’ın karamsar ve iyimserler için grupladığı bir şemadan örnek vereceğim ve bu şema örneği belki de hayatınızda sizin de kullandığınız gerçek olmayan çarpıtılmış düşüncelerinizi daha iyi yere taşıyacak.

Üniversite sınavını kazanamamış iki arkadaş düşünün. Birisi karamsar diğeri ise iyimser düşünce yapısına sahip olsun.

Karamsar olan;

·         Üniversite sınavını hiç bir zaman kazanamayacağını düşünür

·         Bu durumun bütün hayatına mal olacağını,

·         Tamamen kendi suçu olduğunu

·         Ve sonuç olarak eli kolu bağlı bir şekilde hiçbir şey yapamayacağını düşünür.

Diğer taraftan iyimser olan kişinin düşünme şekli;

·         Kötü bulutların elbet bir gün dağılacağını,

·         Bu başarısızlığın sadece bu olaya, üniversite sınavına, özgü olduğunu

·      Aslında o sene hayatındaki birçok dışsal stresten kaynaklandığını tam olarak kendisinin suçu olmadığını

·   Ama bundan sonraki sene için çok daha sıkı ve iyi çalışacağını kontrolün kendisinde olduğunun bilincindedir.

Bu düşünme şeması için zaten bildiğim bir şey ve çok basit ne var ki bunda hayatım mı değişecek şeklinde düşünebilirsiniz, çoğunlukla bilişsel davranışçı terapi ekolünde de kullanılan bu şemayı hayatınızda kötü giden olaylara uygulama kısmında başta zorlanabilirsiniz. Ama uygulamaktan vazgeçmeyin ve yeterince gerçekçi olup olmadığı konusunda yakınlarınızdan yardım alabilir veya bir uzmana danışabilirsiniz.

Görüşmek Üzere.  

 Yararlandığım Kaynaklar

Carr, A. (2016). Pozitif Psikoloji, Kaknüs Yayınları, İstanbul.

Hanson, R. (2017). Beynin Mutluluk Ayarları, Okyanus Yayınları, İstanbul.

Myers, D. & Diener, E. (1996). The pursuit of happiness, Scientific American, 274 (Mayıs), 54-56

Lyubormirsky, S. (2007). How of Happiness, New York: Penguin.

John F. Helliwell, Richard Layard, Jeffrey D. Sachs, and Jan-Emmanuel De Neve. (2020). World Happiness Report.

Penn Resilience Program, https://ppc.sas.upenn.edu/services/penn-resilience-training

Duygu Talks Podcast

Önerilen Yazılar

Leave A Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *