İlk kez bisiklet sürmeyi öğrenme deneyimimde paniğe kapılıp bir türlü düzgün bir şekilde bisiklete hakim olamıyordum. Beni gören bir amca, bisikletin önüne değil yola bakmam gerektiğini söylemişti. ‘’İyi de bisikleti görmeden nasıl ileriyi görecektim?’’ diye isyan ederken gerçekten de bisiklet sürmeyi artık öğrenmiştim. Şu an aldığım kararların da her zaman ilk ve belirli olan kontrol edebildiğim kısmı ile ilgilenmeye çalışıp sonra olacak olan belirsiz yolların ışığını takip edemediğim ve çokça kendimi ikaz ettiğim durumlar olabiliyor. Belirsizlik bir süre erteleniyor, aynı zamanda karar verme ve seçim yapma süreci de rafa kaldırılmış oluyor.
Hayatımızın özellikle dönüm noktalarında bu kadar köşeye sıkışmış hissedip hiç bir seçim yapamaz durumunda kalsak bile sadece durmak ve seçimden kaçmak da bir seçim olmuş oluyor. Fakat fırsatlar kaçıyor, zaman tükeniyor hissi ile de kaygı üzerine bir kez daha kaygı hissi ekleniyor.
Neden karar veremiyorum?
Bugün ben bu soruya varoluşçu psikoloji ve şema terapinin bazı çıktıları ile cevap vermeye çalışacağım.
Bir karar verdiğinizde artık bir kapı açılır. Karşılaşacağınız, adım atacağınız ne olursa olsun bunun sorumluluğu ile yüzleşmiş ve kabul etmiş oluyorsunuz. Bizler 21.yy’da kendini özgür bireyler olarak tanımlamış ve seçim şansımızın olduğu bir hayat inşa etmiş olabiliriz. Bu özgürlük tasviri kulağa arzu edilmek istenen, ulaşılmak için çaba sarf edilen birşeymiş gibi gelse de durum aslında hiç de öyle değildir. Bazen özgürlük hiç de istediğimiz birşey değildir. Varoluşçu psikoloji ekolünün en başında gelen isimlerden biri olan Irvin Yalom bizler için ‘’bugün insanlar bastırılmış dürtülerden çok özgürlükle başa çıkmak zorundalar’’ dediğinde bahsettiğim durumu özetlemiş oluyor (Yalom, 2018).
Özgürlük neden bir yük gibi tarif ediliyor peki?
Varoluş kaygıları olarak 4 temel başlık vardır: Ölüm, Özgürlük, Yalıtım ve Anlamsızlık. Bu temel kaygılardan özgürlük başlığının temel anksiyetesi olarak nitelendirilen zeminsizlik kaygısı denen bir kavram vardır. Zeminsizlik kaygısı; çocukluğumuzdan yaşamımızı sonlandırıncaya dek bizimle olan ve içimizde çatışmalara sebep olan özgürlük, seçim, sorumluluklar karşısında derinlerde hissettiğimiz belirsizlik kaygısıdır. Bir çocuk kendisine bakım veren kişiye bağımlı olarak doğar ve ondan ayrılması inanılmaz bir şekilde tepki ile sonuçlanabilir. Karnını doyuran, onu ısıtan ve sevgi veren bir güvenli alandan ayrılmak bebek için kaygı vericidir. İyi de artık bir yetişkinin bütün bunları aşmış olması gerekmez mi? Kulağa çok saçma geliyor olabilir. Özlem duyduğunuz bir anne şefkati olmasa da yaşadığınız belirsizlik duygusu yerini doldurmaya doğru bir çatışmayı getirir. İnsanların da hayat inşası olarak tabir edilen yaşam sürecinde sorumluluk almaya ve birey olmaya dair kaygıları vardır. Çünkü sorumluluk kendi ile yüzleşme cesaretini getirir. İçimizde çoğu zaman bir boşluk, hayatımda birşey eksik hissi oluşuyor. Bu his bizlerin kendimizi garanti olan ile belirsiz ama ilerlememizi sağlayacak olan adımlar arasında gidip gelmemizi sağlıyor.
Bu durum en güzel olarak Franz Kafka’nın Dava adlı romanında Josef K.’nın bir sabah uyanması ve tutuklanması ile başlayan süreci ile anlatılabilir (Kafka, 2020). Josef K. o sabahtan sonra öyle bir sürecin içine girer ki; suçunun ne olduğunu dahi bilmez bir vaziyette oradan oraya sürüklenir. Bu tutuklanma bir tutuklanma bile değildir; evinde durabilir, dışarı çıkabilir, bankaya gidebilir peki sorun nedir? Kabus gibi geçen bu ızdırabın birçok yorumu yapılmıştır. Erich Fromm’un Rüyalar, Masallar, Mitoslar adlı kitabında Dava romanı incelemesinde gördüğümüz üzere; Josef K. çevresindeki insanlara bağımlıdır, yemeklerini yapan biri vardır. Hayatı çok durağan, sürekli anlamsız bir rutinin içindedir (Fromm, 1990). Bu uyanış aslında Josef K.’nın varoluşsal olarak hayata – birey olmaya duyduğu açlıktır.
Hangi ekol olursa olsun terapi veya danışmanlık aldığınızda temel olarak bunun üzerine durulur. Kendi hayatının, seçimlerinin altından kalkabilmek adına beceriler kazandırılır ve evet bütün bunları sizin yerinize bir başkası yapmaz. Neden insanlar genellikle kendilerine sürekli tavsiyeler veren, yönlendiren, belki geleceğinde neler olacağını söyleyen falcılara – yaşam koçlarına gitme ihtiyacı duyar? İşin eğlence ve merak boyutunu bir kenara bırakırsak işte tam olarak bu yüzden, zeminsizlik kaygısı yüzünden. Sırtını güvenli olarak gördüğünüz bir otoriteye dayamak gibisi yoktur. Ama bir sabah Josef K. gibi uyanmak da kaçınılmaz olacaktır. Çünkü içimizde bir otoriteye bağlanma isteği kadar özgür olma, özerk olma isteği de vardır. İlerlemenin ilk adımı olarak da içimizde yaşadığımız bu kaygıdır. Tetikleyici olan bu kaygıyı anlar ve iyi yönetebilirsek özgür olmanın yegane arzusuna erişebiliriz.
Varoluşçu psikoterapiler kitabında patolojilerin kaynağının çocuklukta kendini gerçekleştirmeye yönelik davranışların bastırılması örnek verilir. Yetişkin yaşamında da insanın kendisi olmaya dair algısının giderek silinmesi, isteklerine yabancılaşması, içinde bulunduğu düzende kaybolup sesini bulamaması sıkça karşılaşılan bir durumdur.
Hayatta aldığımız kararlara dair sorumluluk alabilme, harekete geçebilme becerisi kazanılabilir. Bunun ilk adımı olarak bahsettiğim tetikleyici kaygıdır, kendi hayatına dair hissedilen o açlık hissidir. Bundan sonra yaşanan bu hissin neden kaynaklandığı konusunda Şema terapi ekolündeki bazı şemalar çok açıklayıcı olmaktadır.
Çocukluğumuzdan bu yaşımıza kadar getirdiğimiz şemalarımız vardır, bu şemalar hayatımızda döngüsel olarak sürekli tekrarlanır (Young & Klosko, 2011). İnsan ilişkilerinizi gözden geçirdiğinizde kendini tekrar eden bir döngü vardır. Bu çatışma ve döngüleri anlamanın en iyi yolu bu şemaların altında neler yattığını anlamak ve çözümlemektir.
Karar vermek ve seçim yapmaya dair; Bağımlılık ve Boyun Eğicilik şeması bizlere ışık tutabilir. Bu şemalar hayatınızın büyük bir bölümüne yön verebilecek kadar geniş yer kaplayabilir veya daha az olabilir. Daha farklı olarak bir zamanlar hayatınızda bu şemalara çok yer verip şimdi o kadar yer vermiyor da olabilirsiniz.
Bağımlıklık şemasına sahip olan insanlar özetle; sorumluluk almaktan kaçınan, yetersizlik hissi duyan, güvende hissetme duygusuna karşı hassasiyeti olan insanlardır. Bazen agorafobi veya panik atak ile beraber görülebilir. Ailesine, çevresideki insanlara, ilişkilere bağımlıdır. Boyun Eğicilik şemasına sahip olan insanlar ise çevresindeki insanlar ile uyumu yakalamak üzere kendini başkalarını memnun etmeye adamış teslimiyetçi kişiliklerdir. Empati seviyeleri yüksek, başkasının acısını içinde hisseden, önceliklerini buna göre ayarlayan insanlardır. Hatta kurdukları romantik ilişkilerde, tercih edilen eşlerin tıpatıp bu şemaları tetikleyecek insanlar olması hiç de şaşırtıcı değildir.
Bu şemaların kökenine bakıldığında Bağımlılık şeması; aşırı korumacı ailelerde yetişmiş insanlarda görülebilir. Bu aileler sevgi ve ilgiyi eksik etmezler ama çocuk için özgür olma davranışları için de pek cesaretlendirmezler. Genelde bu kimselerde, ailelerinde evhamlı olan kişi veya kişiler görülebilir. Hasta olursun dışarı çıkma, oraya gitme başına bir iş gelecek şeklinde ebeveynin korkuları çocuğa geçer ve çocuk büyüdüğünde bu şema ile içinde bulunduğu güvenli alandan çıkmaya pek yanaşmaz, zaten mutludur bu durumdan. Diğer bir açıdan bu duruma karşıt tepki olarak daha çok ihmal edilmiş, hiçbir şekilde sınır koyulmamış çocuklarda Bağımsızlık şeması görülebilir. Bu da temelinde sığınacak bir liman arayan ama bir taraftan kimseden yardım almak istemeyen özerk davranışları doğurur.
Boyun eğicilik şemasında ise; otoriter olup yine aşırı konrolcü ebeveynler, bağımlılık şemasında da görüleceği gibi çocuğun yaptığı davranışları eleştiren bir çevrede yetişmiş olabilir. Bunun yine tersi olarak çocuk, kendi ebeveynlerine karşı ebeveynlik yapmak zorunda bırakılmış, büyük ailelerde kardeşlere anne-babalık yapmış kişilerde ileride boyun eğicilik, fedakarlık görülebilir.
Bahsettiğim bütün bu şemalar kişide hayatında herhangi bir karar alacakken başkasının onayını almaya, kendisinin vereceği kararların yetersiz olacağına veya hiçbir seçim yapmadan evde güvenli alanında kalıp bunu sürdürme davranış örüntüleri oluşturabilir. İşte buradaki kırılma tam olarak bu bağımsızlık ve bağımlı olma, boyun eğicilik veya her durumda çevremizdekilere duyarsız kalma arasındaki dengeyi kurma ile sağlanabilir.
Öncelikle bu durumun, yaşadığınız çatışmaların farkına varın. Bunların nelerden kaynaklandığını düşünebilirsiniz. Yapamadığınız seçimleri bir kağıda yazabilir, neden yapamadığınızı düşünebilir, yapmak istediğiniz seçimleri kolaydan zora sıralayabilir ve küçük adımlarla bunları gerçekleştirebilirsiniz. Bu konuda sizi eleştiren, kontrol etmek isteyen, yetersizsin diyen iç sesinizi sakince karşılayıp sizin için olan ve sadece sizin geçebileceğiniz o kapıdan içeri girme cesaretini kendinize verebilirsiniz.
Görüşmek üzere.
Alışkanlık Edinme ve Motivasyon hakkında okuma yapmak için buraya tıklayabilirsiniz.
Yararlandığım Kaynaklar
Fromm, E. (1990). Rüyalar, Masallar, Mitoslar. İstanbul: Arıtan Yayınları.
Kafka, F. (2020). Dava. İstanbul: Can Yayınları.
Yalom, I. (2018). Varoluşçu Psikoterapi. İstanbul: Pegasus Yayınları
Young, J. E. & Klosko, J. S. (2011). Hayatı Yeniden Keşfedin. İstanbul: Psikonet Yayınları.