Depresyon nedir?

Hiç bir sabah uyandığınızda dünya başınıza yıkılmış, herşey bitmiş, derin bir mutsuzluk ve keyifsizlik içinde uyandığınız oldu mu? Muhakkak her birimizin güzel başlamayan günleri olmuştur. Ama başlıktan da anlaşılacağı üzere herkesin bildiği, günlük yaşamda genellikle ruh halini belirtmek için kullanılan ama aslında etkisi çoğu zaman hafife alınan bir duygudurum bozukluğu olan depresyondan bahsediyorum.

’Depresyon; nasıl hissettiğinizi, düşünme şeklinizi ve nasıl davrandığınızı olumsuz yönde etkileyen yaygın ve ciddi bir tıbbi rahatsızlıktır.’’

Depresyon kelimesinin kökeni Latince olan deprime’den gelir, bunun bastırmak, düşürmek gibi anlamı vardır . Depresyon eskiden daha çok melankoli ile bir düşünülürmüş ve depresyona dair en eski yazıtlar M.Ö Mezapotamya’sına kadar uzanır. Tabi o zamanlar tahmin edebileceğiniz üzere bu konuya daha çok spiritüel bakış açısı ile yaklaşılmıştır . Daha sonra ise Hipokrat ile başlayıp Kraepelin, Freud’a kadar daha sistematik ve bilimsel boyutu ile tıbbi literatürde yerini almıştır. Şimdi ise daha çok biyolojik, psikolojik ve sosyo-kültürel bakış açısı ile ele alınıyor. Çünkü bütün bu bileşenler birbiri ile etkileşim içinde. Artık ciddiyetinin daha görünür olduğu günümüzde, depresyon için Dünya Sağlık Örgütü, 264 milyondan daha fazla insanın depresyon ile mücadele ettiğini belirtiyor.

Depresyon iş, aile ve sosyal hayatı etkilemenin yanında ciddiye alınması gereken bir rahatsızlıktır. Oysa tedavisi mümkün olan bu duygudurum bozukluğuna karşı birçok çıkış yolu var. Cinsiyet dağılımına baktığımızda ise kadınlarda erkeklerden daha fazla depresyon görülmektedir.

Peki nasıl oluyor da depresyon günlük hayatta bu kadar konuşulan bir kavramken kendi aramızda, çevremizden gizleme eğiliminde oluyoruz? Depresyon ile mücadele eden ve sosyal hayatında başarılı, dışarıdan baktığızda asla bu rahatsızlığın bu kişiye uğramadığını düşüneceğiniz Kevin Breel adlı gencin yapmış olduğu TED konuşmasında, tam da bu konudan bahsediyor. Kolunuzu kırdığınızda alçı üzerine imza atmaya birçok kişi can atarak gelir ama depresyonda olduğunuzu söylediğinizde herkes diğer tarafa koşar şeklinde bir örnek ile bu konuyu nasıl görmezden geldiğimizi çok güzel özetliyor. Belki zayıflık olarak değerlendiriyoruz ama depresyon hakkında bilinen en büyük yanlışlar arasında yer alan bu ifadeyi artık düzeltmemiz gerekiyor. Depresyon zihinsel bir zayıflık değildir, kalp rahatsızlığı, romatizma, diyabet kadar gerçektir. Yardım almanın ve depresyonda olduğumuzu ifade etmenin hiç bir utanılacak tarafı yoktur. Ertelemek bir fayda sağlamaz. Sosyal medyada sergilenen hayatların hemen hemen çoğunun arka yüzünde insan olduğumuz gerçeği duruyor. Ünlülerin birçoğu yaşadıkları depresyonu konuşmaktan çekinmiyor ve bence bu konuşma girişimi birçok kişiye cesaret veriyor. Jim Carrey, Lady Gaga, Kristen Bell, Ellen, Harry Potter’ın yazarı J.K. Rowling, Johnny Depp… Daha ismini sayamadığım birçok ünlü depresyon geçmişleri olduğu veya halihazırda terapi sürecinden geçtiklerini belirtiyorlar.

Şimdi depresyon hakkında bilinen yanlışları konuştuktan sonra belki depresyon için daha farklı bir pencere açabiliriz. Bu mitlerden ilki bahsettiğim zihinsel zayıflık inancıydı, depresyonda olmak iradesizlik, şımarıklık veya tembellik değildir. Klasik moral bozukluğu, mutsuzluk, ilgi çekme hali de değildir. Kendi haline bırakalım kendiliğinden düzelir fikri de bilinen yanlışlar arasındadır. Depresyonda olan kişi için bu durumu eleştirmek, onu suçlamak, kızmak, sürekli öğüt vermek onun iyiliği için yapılıyor gibi gelse de  depresyondaki kişiye hiç iyi gelmeyecektir aksine durumu daha çok körükleyecektir.

Daha iyi ayırt edebilmek için tanı kriterlerine baktığımızda, majör depresyon;

Günün büyük bir çoğunluğunda depresif, çökkün bir durumla beraber eskiden keyif aldığı etkinliklerden zevk alamamak temel olmak üzere, uyuma davranışında, iştah ve kiloda artış veya azalma, yorgunluk ve enerjisiz olma halinin yanında değersizlik, aşırı suçlu hissetme. Hareketlerde yavaşlama veya yerinde duramama; odaklanma, düşünmede ve karar vermede güçlük. Yineleyen ölüm ya da öz kıyım düşünceleri. Bu belirtilerden yoğun depresif ruh hali ve eski keyif verici etkinliklere karşı ilgisizlik maddelerine ek olarak herhangi beş maddenin 2 hafta boyunca bulunması durumunda en yakın zamanda, bilhassa kendine zarar verme maddesi karşılandığında hemen yardım almanız önerilmektedir (Ann M. Kring, Sheri L. Jonson, Gerald Davison, John Neale, 2017; Khan Academy)

Distimi dediğimiz ise depresyonun çok ağır olmayan çökkünlük belirtilerinin alarm seviyede olmasa da bu maddelerdeki şikayetlerin 2 yıl boyunca sürmesidir ve yine tedavi almayı almayı gerektirir.

Depresyonun Nedenleri

Depresyonun nedenlerine gelecek olursak, biyolojik açıdan ele almak bizlere daha somut gelmektedir. Birincil olarak aile geçmişinde depresyon olması kalıtım bakımından aktarıldığı görüşüdür. Nörolojik açıdan ise şöyle açıklayabiliriz, hormonlarımız ile ilgili kontrol merkezi olan hipotalamusun; karar alma, kontrol ve birçok karışık işlerin yürütüldüğü frontal korteks ile duygularımızın yoğunlukta olduğu limbik bölgesindeki iletişimin bozulması, depresyondaki kişilerin duygularını düzenleme becerilerindeki hasarı gösteriyor. Ventral Tegmental Alan olan VTA’nın etkilenmesi sonucu haz duygusunun kaybolması, çünkü bu bölge beynimizin ödül merkezidir ve eskiden keyif aldığınız etkinlikleri yapmaya isteksiz olmanızın sebebi bu olabilir ve beynimizdeki bütün iletişimi sağlayan bir nörondan diğer nörona bilgi ileten nörotransmitter reseptörlerinin duyarlılığının bozulması da bilinen genel bir açıklamadır. Yani nörotransmitter reseptörlerinin duyarlılığının bozulmasını, size mutluluk veren hormonları marketten aldığınızı ama kasada geçirirken barkotun ürünleri okumaması gibi açıklanabilir. Antidepresanlar ise bu bozuklukları giderici bir mekanizma ile çalışır. Terapi ile desteklenmesi önerilmektedir.

Depresyon sadece biyolojik nedenlerden kaynaklanmaz, psikolojik ve sosyokültürel anlamda nedenlerine baktığımızda ise, ortada herhangi görünen bir neden olmadan bile depresyon yaşayabilsek de çocukluktaki acı yaşam olayları, hayatın getirdiği bazı tetikleyici stres durumları, bizim dünyayı, kendimizi ve başkalarını düşünme şeklimizden gelen gerçekçi olmayan ama yıpratıcı düşünceler, düşük sosyoekonomik düzey, azınlık gruba dahil olmak, önyargı, istismar, yalnızlık ve sosyal izolasyonda olmak depresyona sebep olabilir (Öztürk & Uluşahin, 2011).

Depresyonun Tedavisi

Buraya kadar depresyonun ne olduğu ve neden meydana geldiği konusunda bilgi sahibi olmuş olduk. Şimdi ise depresyonun tedavisi kısmında kesinlikle ilk adım yardım almak olacaktır. Depresyonda olan kişiler genel olarak hassas, ileri derecede çevresindeki olaylara duyarlı, herkesi hoşnut etmek isteyen, bu beklentileri ve isteklerini yerine getiremediğinde derin suçluluk duyan, bazen kendine karşı acımasız, eleştirel, duygularını ifade etmekte zorluk çeken ve bazen de dünyaya karşı güvensizlik ve geleceğe karşı bu yönden pek umutla bakamayan kimselerdir.  Bu ağırlık ve sorumluluklar kişiye yük olurken bir de çevresindeki kişilerin mutsuz olmayı bırak, hadi çık yataktan bir şeyler yap, sen aslında böyle değildin ne oldu sana, üzülme, ağladın mı sen neden ağlıyorsun diye kızmak ve birşeyleri yapmaya zorlamak hiç iyi olmayacaktır. Veya bu durumu yansıtmamak adına kişi yaşadığı bu derin duyguları bastırıp hiçbir şey yokmuş gibi hayatına devam etmeye kendini zorlamaya çalışacaktır. Kendine ve başkasına zarar verme planı ve davranışı dışında kişinin yaptıkları veya yapmadıkları hakkında çok fazla müdahaleci davranılması pek önerilmemektedir. Aksine dinlemek, anlamaya çalışmak, yanında olduğunuzu hissetmesi ve yardım alması için onu desteklemeniz, bazen yemek yapmak, bakımına yardım etmek gibi ufak rutinlerine yardımcı olmanız iyi olacaktır. Bazen sadece bu durumu gizlemeden konuşmak bile iyi gelecektir.

Bunun yanında beklentinizi çok yukarı taşımaktansa daha küçük adımlarla kendi rutininizi oluşturabilirsiniz. İçinizden ev içinde bile hiç bir şey yapmak gelmiyorsa bile adım adım ulaşılabilir hedefler koymanız zamanla fark edilebilir etki oluşturacaktır. O gün mesela sadece üst giysinizi değiştirerek dışarıda giydiğiniz bir kazağı giyerek, kahvenizi içerken kokusunu duymaya tadını en iyi şekilde almaya özellikle zaman ayırarak ve eğer mümkünse her gün hafif bir yürüyüş ile sadece yürüme aktivitesini gerçekleştirmek, kendinize ulaşılabilir basit rutinler oluşturmak, günlük tutmak, içinizden çok gelmese bile yakın çevrenizdeki insanlar ile iletişim kurmak gerçekten iyi gelecektir. Bunları hedefleyip daha sonra yapamadığınızda suçluluk hissetmek yerine en azından kendiniz için birşeyler yapmaya çalıştığınızı düşünebilirsiniz. Bu yazıyı okuyorsanız bile emin olun bu çok güzel bir adım. İç sesimiz bize her zaman doğruları söylemez, hayatta bazı şeyler yolunda gitmese bile duygularımızın düşüncelerimizin bizim için etkisi gerçekten büyüktür. Bu düşüncelerimizi bazen daha gerçekçi yönden değerlendiremiyoruz. Bunun için yardım almak kadar doğal bir durum yoktur.

Depresyon düzeyinize göre en iyi yönlendirme ve iyileşme planını psikolojik yardım aldığınız psikolog, terapist veya doktorunuz ile yapmak sizin için daha iyi olacaktır.

Bu bölümde; depresyonun ne olduğunu, ciddiyetini, tanı kriterlerini ve nedenlerini aynı zamanda kendimiz ve çevremiz için ufak dokunuşlar ile neler yapabileceğimizi anlattım. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere hoşçakalın.

Önemli Not: Bu psikoeğitim serisi herhangi bir tanı koyma, tedavi ve ilaç önerisi sunmaz, sadece bilgilendirme amaçlıdır.

İçerikte bahsedilen Ted konuşması:

YARARLANDIĞIM KAYNAKLAR

Önerilen Yazılar

Leave A Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *