Psikoloji bölümü dünya genelinde hala popülerliğini koruyan yeni sayılabilecek bir bilim dalıdır. Psikoloji bir bilimdir çünkü varsayımlar üzerinden ilerlemez, bilimsel metotları kullanarak insan davranışlarını inceler. Hayatımızın hangi döneminde olursak olalım ister psikolojik olarak bir rahatsızlığımız olsun ister sadece kendimizi daha yakından tanımak isteyelim psikolojinin temel bilgilerine sahip olmamız gerekecektir. Örneğin, bir yakınımız için psikolojik yardım almak adına psikoloğa gittiğimizde psikolog hem bizi hem de danışmanlık alan yakınımızı süreç hakkında bilgilendirir. Psikoeğitim dediğimiz şey ise; genellikle kişide veya ailesinde var olan psikolojik bozulma ya da psikolojik sağlık hakkında, durumu daha iyi anlaması ve tanıması için verilen bir bilgilendirme sürecidir.

Peki psikoeğitim neden önemlidir?

Kişinin kendisine veya ailesine dair psikolojik sağlığı hakkında daha geniş çerçevede bilgi sahibi olabilmesi adına herkes için süreci kolaylaştırıcı etkisi bakımından önemlidir.
Aynı zamanda üzerine çalıştığım bu seri geniş kitlelere ulaşıp psikolojik rahatsızlıklar hakkında bilgilendirici bir etki yaratıp damgalamanın (stigmatization) önüne geçmeyi hedeflemektedir.

Bahsettiğim psikoeğitim serisinde neler olmayacak:

Öncelikle bu seri herhangi bir tanı koyma, tedavi ve ilaç önerisi sunmaz. Sadece bilgi verme amaçlıdır.

Psikoeğitim serisini kimler izlemelidir?

– Ailesinde veya kendisinde psikolojik sağlık konusunda soruları olan,
– Psikolog olarak mesleki eğitimine katkı sunmak isteyen,
– Psikolojiyi merak eden ve kendi hayatında psikolojik sağlığa yer açmayı hedefleyen herkese açık bir seridir.

Bu seriye başlamadan önce kısaca psikoeğitimin ne olduğundan ve öneminden bahsettim. Şimdi ise temel olarak akıl sağlığını tarihsel olarak anlatmak istiyorum. Çünkü her zaman bilginin özünü öğrenmek ve başlangıcını bilmek bizlere daha geniş bir bakış açısı sunacaktır. Uzun makalevari bir anlatımdan öte kısaca ruhsal bozuklukların, akıl hastanelerinin geçmişten günümüze dünyada ve Türkiye’de nasıl bir ivme kazandığını anlatmak istiyorum.

Psikopatolojinin tarihine dair okumalar yaptığımda demonoloji denilen bir kavram var. Demonoloji; şeytan, kötü ruhlar gibi konuları inceleyen bir alan (Demir, 2019). Geçmişte uzunca bir süre psikolojik rahatsızlık yaşayan insanlar için ruhunu kötü ruhlar ele geçirmiş denilerek birçok kere bu insanlar yakılmış hatta cadı avı dediğimiz olay olan bazı ruhsal sıkıntıları olan kadınların cadı olduğu düşünülmüş ve ayağına taş bağlayarak denize atılmıştır eğer batmaz ise cadı olduğu kanıtlanacaktır ama tabii ki hepsi bu şekilde kurban edilmiştir. Psikolojik bozuklukların tıpkı fiziksel bozukluklar gibi bilimsel olarak ele alınması gerektiğini öne süren kişi Hipokrat’tır (Ann M. Kring, Sheri L. Jonson, Gerald Davison, John Neale, 2017) Rönesans dönemi ve sonrasında uzunca bir süre akıl sağlığı olmayan kişiler genelde toplum tarafından sopa ve süpürge ile kent dışına kovalanırmış, bu tecrit bazı yerlerde bu insanları bir gemiye bindirerek kentten yine uzaklaştırmak şeklinde gerçekleşiyormuş (Foucault, 2015).

Daha sonra, deli olarak tabir edilen insanlar tedavi amaçlı değil kapatılma amaçlı hastaneler veya ıslahevlerinde tutulmuştur. Michael Foucault’nun Deliliğin Tarihi adlı kitabında bahsettiği büyük kapatılma tam olarak bundan bahsetmektedir.

Panoptikon mimarisi olarak inşa edilen ıslahevleri, ortasında bir gözetim kulesi olan hapishane tarzı bir yerdir. Burada fakirler, yaşlılar, işsizler, mahkumlar ve akıl sağlığı yerinde olmayan insanlar bir arada tutulur ve kuledeki kişinin onları izleyip izlemediği bilinemez. Bu sebeple üzerlerinde sürekli bir denetim sağlanmış olur. Bu otorite kurma çabası ile resmen tedavi edilmeye ihtiyaç duyan insanlar cezalandırılırmış. Zaten çoğu hastanenin havalandırma ve diğer barınma özellikleri çok kötü olmasının yanında herhangi sağlıklı bir insanın bile o mekanda hasta olacağı belliyken buradaki insanlar bir kapatılma halinde yargılanırlarmış. Ekonomik krizle beraber 17.yy’da özellikle İngiltere ve Almanya’da buradaki insanlara çeşitli işler verilerek çalışmaları sağlanmış ve emek karşılığı verilmeksizin basit işler ile mahkum edilenlerin oyalanması sağlanmış.

Zincirleri kırma ve özgürleşme olarak devrim noktası, hastaların daha insani olarak muamele görmesini sağlayan doktor Philippe Pinel ile beraber gelişmiştir. Örnek olarak, öfke problemi olan 40 senedir hastanede kalan bir kaptana Pinel, eğer kendini kontrol edebilirse bahçede dolaşmasına izin vereceğinin sözünü veriyor ve zincirleri çözüldüğünde hasta koşarak güneşin ve havanın ne kadar güzel olduğundan bahsetmiş daha sonra kaldığı süre boyunca diğer hastalara yardımcı olup bu insanca muamelenin etkisini göstermiştir.  Yine de Pinel’in zincirleri kırma olarak tarihe kazınan hastanelerin iyileşme durumu tam anlamı ile hayata geçirilememiştir. O dönemde hala çoğu hastane ceza yöntemi ile tedavi etme veya insanları zapt etme görevi üstlenmiştir.

Günümüzde tabi ki daha güzel girişimler ve iyileştirmeler olmuştur. Türkiye tarihi açısından baktığımızda kısaca, Anadolu Selçuklularına kadar uzanan dönemde ve Osmanlı Dönemi dahil inşa edilen bimarhane ve darüşşifalar ruhsal bozukluklara çağdaşlarının aksine daha insani ve iyileştirici boyutta yaklaşmıştır. Müzikle, su sesi, sağlıklı beslenme ve çevrenin iyileştirici özelliği ile tedavi edilen ruhsal bozukluklar örnek verilebilir (Belen, 2019). İyileştirici politikalar arttıkça ve bilinç oluştukça bu alana daha fazla yatırım olacaktır

‘’Toplumlar var olduğu sürece toplumdışılar da mutlaka olacaktır ve bunlara çeşitli ad ve sıfatlar takılacaktır, … , deli de bu toplumdışı çehrelerden biridir. Çünkü toplumun buna ihtiyacı vardır. İnsanların rahatlaması, kurumların varlıklarını kanıtlaması için deli zorunlu bir kişidir.’’

Mehmet Ali Kılıçbay

Bahsettiğim Deliliğin Tarihi kitabının çevirisini yapan Mehmet Ali Kılıçbay’ın bu yorumu beni gerçekten çok etkiledi. Tabi burada söylemde bulunduğum deli tabiri eskiden gelen toplumun kullandığı bir kelimedir.

Bu alıntıdan anlaşılacağı üzere deli kavramı varsa kendimizi topluma uyumlu hissediyoruz. Aksi durumda bunun ayrımını yapamayacaktık. Bunu sadece ruhsal bozukluğu olan insanlara karşı yapılan bir duvar örme olarak algılamayın. ‘Öteki’ kavramı bizi biz yapıyor ama bu her zaman sağlıklı bir durum değil. Bunu ister cinsiyetçilik, ırkçılık veya başka bir kavramın içinde düşünün. Farklı olan her zaman korkutucudur ve çoğunluğu belirginleştirir, yüceltir. Bu durum da ruhsal bozukluğu kişilere yapılan ayrımcılığı doğuruyor.  Maalesef sadece eğitimli olmak da bu damgalamanın önüne geçilmesi için çözüm olmuyor. Daha aktif olarak damgalamanın önüne geçmek için harekete geçilmesi gereken durumlar var. Çoğu insan ruhsal rahatsızlıklarını gizleyerek yaşamaya çalışıyor. Bu çok ayıp bir durum gibi karşılanıyor. Bir arkadaşınızın ben diyabet hastasıyım demesi ile şizofreni tanısına sahibim demesi arasında büyük bir ayrımcılık var. Sanki şizofreni, bipolar, depresyon ile yaşamak bir suç gibi gizleniyor. Ruhsal bozuklukların konuşulmaması, üstünün kapatılması bu durumu yok etmiyor. Daha kötü olarak bu rahatsızlıklara sahip olan insanların herkes gibi yaşama ve insan olarak tanınma hakkını elinden alıyor. İnternette yapılan röportajların altındaki yorumların geneli ‘’aa çoğu insandan daha bilinçli, sağlıklı’’ şeklinde tepkiler oluyor. Tedaviden çok toplumun ayrımcı tepkileri yorucu oluyor.

Stigmatizasyon yani damgalamaya karşı neler yapılabilir?

  • Ruhsal bozukluklar hakkında en az fiziksel bozukluklar kadar bilgiye sahip olmak
  • Damgalama ve ayrımcılık içeren cümleler kurmamak bu deyimleri kullanmamak
  • Eğer karşınızdaki kişi size sahip olduğu tanısı hakkında açıklamada bulunduysa, fazlaca ayrıntı ve bilgi isteyip taciz edici konuşmamak. Bilhassa şaka yapma düşüncesi ile yersiz ve kırıcı sözler söylememek.
  • İş ve istihtam sağlayabilmek. Bu gerçekten çok önemli ve en etkili maddelerden biridir.
  • Ve son olarak arkadaş, aile veya komşu olarak destek olabilmek gerekiyor.

Maddeler çoğaltılabilir. Yeter ki sadece durumun farkında olalım. Eklemek istediğiniz madde varsa yorumlarda belirtebilirsiniz.

Eğer ailenizde veya kendinizde ruhsal bozukluk tanısına sahipseniz dünyada olduğu gibi Türkiye’de de çeşitli yardım ve dayanışma grupları var bu derneklere katılabilirsiniz. Bir sonraki videoda görüşmek üzere,

Hoşçakalın.

Yararlandığım Kaynaklar

Ann M. Kring, Sheri L. Jonson, Gerald Davison, John Neale. (2017). Anormal Psikoloji. İstanbul: Nobel.

Belen, F. Z. (2019) Osmanlı’da Psikolojik Sağlık Uygulamaları ve Osmanlıca Psikoloji Literatürü Üzerine Bir Değerlendirme. Kalemname 4 / 7, 65–78.

Demi̇r, B . (2019). Endor Cadısı İkonografisi . Sanat Tarihi Yıllığı , (28) , 23-53 . https://dergipark.org.tr/tr/pub/iusty/issue/46992/590798

Foucault, M. (2015). Deliliğin Tarihi. (M. A. Kılıçbay, Çev.) Ankara: İmge.

https://tr.wikipedia.org/wiki/Panoptikon

https://www.psikiyatri.org.tr/864/sizofreni-hastalarinin-gelecegi-icin-gecmisle-yuruyus

Videoda Kullanılan Görseller

https://sunderlandsocialsciences.wordpress.com/2018/09/21/is-everywhere-a-panopticon/

https://www.lokmanbas.net/bilim-adamlari/hipokrat-hippocrates-tibbin-babasi

Önerilen Yazılar

Leave A Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *